Gülden Bostancı’nın küratörlüğünde düzenlenen, Selin Çeliktaş’ın “Whisper” adlı sergisi, 7 Nisan – 6 Mayıs tarihleri arasında den art gallery’de sanatseverlerle buluşuyor.
“Whisper”
Sergi
Sanatçı: Selin Çeliktaş
Küratör: Gülden Bostancı
Tarih: 7 Nisan – 6 Mayıs
Yer: den art gallery, Muratpaşa / Antalya
“Whisper”, sergi tanıtım metninde şöyle ifade ediliyor:
“Sanatçı, Sisterhood serisi ile reklamlarda ve medyada sürekli gördüğümüz kusursuz, yaşlanmayan, idealize edilerek eril bakış açısıyla şekillendirilmiş kadın imgesine karşı bir duruş sergiler. Neredeyse plastikleşen bir yapaylıkla sunulan kadın metalaşmakta ve gerçekliğini yitirmektedir. Kusursuz, yaşlanmayan beden imgesine ve ideal güzellik algısına karşılık bedenin kırılganlığına ve ölümlülüğüne vurgu yapmak isteyen sanatçı, kurşun kalem gibi hassas ve kırılgan bir malzeme kullanarak bu duyguyu güçlendirmek istemektedir. Canlı ve parlak renklere tezat oluşturacak biçimde siyah-beyaz gördüğümüz beden kırılgandır ve yok olmaya mahkumdur. Mürekkep, yağlıboya, akrilik boya, kurşun kalem gibi bir çok farklı medyumla çalışan sanatçı, özellikle desen temelli çalışmalarını yağlı boya ve akrilik boya ile harmanlayarak kendine has bir teknikle çalışır.


Modern toplumun beraberinde getirdiği mutsuzluk, çaresizlik, depresyon gibi kavramların yanı sıra kendisine ve içinde yaşadığı topluma yabancılaşan bireyin duygu durumunu merkeze alan sanatçı, Noir serisinde beden imgesini yapıbozuma uğratarak parçalanmış imgeler şeklinde sunar. Yatayda ve dikeyde parçalanan imge doğayla ve toplumla her geçen gün bağını yitiren, çevresine ve kendisine yabancılaşan bireyin bir yansımasıdır. İmgeyi parçalayıp dağıtarak sürekli bir arayış içinde olan, asla tamamlanmış hissetmeyen, tatminsiz, kendini kusurlu ve eksik gören bireyin, duygu durumunun bir yansımasını oluşturur. Bedeni parçalayıp yapıbozuma uğratarak izleyiciye, günümüz insanının yansımasını sunar.
Bireyin mahremiyeti öteki için bilinmeyen bir bölgedir, dolayısıyla mahremiyet birey ve öteki arasında ayırıcı bir unsurdur. Özel alan kabul edilen ve mahrem olarak tanımlanan yatak odasını My Bed serisi ile izleyiciye açarak mahremiyet kavramının sınırlarını sorgulayan sanatçı, dağınık yatak imgesiyle bedenden geriye kalan iz ve yaşanmışlık hissi üzerinden özel alanı şeffaflaştırarak görünmeyeni, görünür kılar. Toplumsal yaşamda net bir biçimde ayrılmış olan kamusal alan-özel alan kavramlarının sınırlarını belirsizleştirerek, birey ve öteki arasındaki daimi mahremiyet sınırlarını yok sayar.”