[Mimarlığı Destekleyenler]: ERSA

Neslihan İmamoğlu, Yalçın Ata. Fotoğraf: Sahir Uğur Eren

Mimarlık kültürü, uygulama alanı ve akademinin yanı sıra sergiler, araştırma projeleri, yayınlar, yarışmalar, atölye çalışmaları gibi birçok etkinlikten besleniyor. Yapı sektörünün önemli bir bileşeni olan yapı malzemeleri üreticileri de bu etkinliklere çeşitli rollerle dahil oluyorlar. Reklam çalışması yapmanın ötesinde bu tür etkinlikleri bizzat hayata geçirerek, mevcut çalışmalara destek olarak veya çeşitli kurumlarla işbirliği yaparak mimarlık kültürüne katkıda bulunuyorlar.

bi_özet’in yeni söyleşi dizisinde yapı sektörünün önde gelen temsilcileri ile mimari üretime ve mimarlık kültürüne katkı veren projelerinin arka planına bakıyoruz.

Bu dizi kapsamında ERSA Mobilya’nın Genel Müdür Yardımcısı Yalçın Ata ile söyleşi yaptık.

Mimarlığı bizim tarafımızda işin başlangıcı olarak görüyoruz.

Neslihan İmamoğlu: ERSA, uzun yıllardır mobilya sektörünün önemli bir bileşeni olarak yapı sektörüne hizmet veriyor ve mimarlar da bu sektörün önemli bir paydaşı. Kurumun çalışmalarında, üretimlerinde mimarlığın, mimarların yerini nasıl tanımlarsınız?

 Yalçın Ata: Mimarlığı bizim tarafımızda işin başlangıcı olarak görüyoruz. Mimarlar olmasaydı biz bu sürecin ne kadar içinde olabilirdik bilmiyorum. Şu anda yurt dışında yeni bir operasyon kurmaya çalışırken yaptığım en önemli işlerden biri orada da bir mimari ağ kurmaya çalışmak. 10 sene önce İstanbul’da aynısını yapmaya çalıştım. Mal sahipleri ve müteahhitler işi asıl yapan kişiler gibi gözükse de mimari gruplarla iyi ilişkiler kurmak elzem.

Yalçın Ata. Fotoğraf: Sahir Uğur Eren

Mimari projeleri amaç olarak değil araç olarak görüyorum.

N.İ.: ERSA, ürünlerini tasarımcılarla birlikte geliştirmesinin yanında merkez yapılarının tasarımında da mimarlarla çalışıyor. ERSA’nın 2011’de İstanbulda açılan mağazasının kurumun üretim gücünü temel alan “Box-in-a-Box-Idea” konsepti Yalın Tan Jeyan Ülkü İç Mimarlık tarafından geliştirildi. 2016 yılında, bugün bu söyleşiyi de gerçekleştirdiğimiz Altunizadedeki merkeziniz ise ŞANALarc imzalı. “Core İdeas” konseptli ERSA Ideas House, Türkiye Mimarlık Yıllığı listesine girmeye de hak kazanmıştı Nitelikli mimarlık için iyi bir işveren çok önemli. Birlikte çalıştığınız mimarlarla yolunuz nasıl kesişti, bu proje süreçleri nasıl gelişti?

Y.A.: 2010 yılında İstanbul’a ilk geldiğim dönemde burada sürecin nasıl yürüdüğünü anlamak için birçok firmayla tanışıp, çok farklı mimari gruplarla bir arada oldum. İşveren ile mimarın arasındaki iletişimin iyi kurulması lazım; karşı taraftaki kişinin sizin “brief”inizi doğru anlaması gerekiyor. Hem müşteri olarak hem de işveren gözüyle değerlendirdiğimde işveren olarak çalışmanın daha kolay olduğunu söyleyebilirim. Yapmak istediklerinizi net bir şekilde aktardığınız zaman çok iyi sonuçlar alabiliyorsunuz.

2010 yılında Yalın Tan Jeyan Ülkü İç Mimarlık’ın tasarladığı “Box-in-a-box-Idea” konsepti vizyonumuzu değiştirdi. Mimari projeleri amaç olarak değil araç olarak görüyorum. Yalın Bey o zaman şöyle demişti bize: “Size showroom çizerim ama çizdiğim showroomun içine mevcut kataloglarınızdaki ürünlerden koyamazsınız. Sizin bütün ürün gruplarınızı baştan sona değiştirmeniz gerekiyor.” Biz de değişime açık olduğumuzu söylemiştik. 4-5 sene boyunca bu yaklaşımın çok büyük faydalarını gördük. 

Alexis Şanal ve Murat Şanal ile çalışmaya başladığımız dönemde burada yaptığımız değişiklikler de bizim marka kimliğimizi etkiledi. 1978’de babamın kendi elleriyle çizdiği logoyu değiştirme kararını buradaki mimari vizyonla aldıkUzun süre şirketin içerisinde üretimle ilgilendiğiniz zaman bir yerden sonra körlük oluşuyor. Dışarıdan bir gözün vizyonuyla şirketimizi daha ileriye götürebiliyoruz. İşveren olarak geçtiğimiz dönemlerde bunun faydalarını gördük; mimari tasarım süreci bizim ürün, hizmet yapımızı etkiledi. Bu yüzden mimarlık bizim için bu anlamda da çok önemli.

Bu çalışma sadece bir iç mimari konsept olarak, insanların ziyaret edebileceği bir mağaza olmasın; insanların tüm dünyadan erişebileceği, ilham alabileceği bir projeye dönüşsün.

N.İ.: Yine “Box-in-a-Box-Idea” konsepti kapsamında 2012 yılında tasarımcılara özel bir dijital platform ve bir yayın hayata geçirdiniz: BoxinaBoxIdea.com ve Box in a Box Idea dergi. Burada amatör ve profesyonel sanatçıları bir araya getirdiniz, genç tasarımcılara, ilüstratörlere alan açtınız. Hem yaratıcı endüstrilerdeki gençleri odağına alması hem de uzun süreli bir iletişim projesi olmasıyla dikkat çeken bu fikir nasıl ortaya çıktı, zaman içinde nasıl evrildi?

Y.A.: “Box-in-a-Box-Idea” konseptini bir iletişim projesine çevirmek istediğimiz zaman şunu düşündük: Bu çalışma sadece bir iç mimari konsept olarak, insanların ziyaret edebileceği bir mağaza olmasın; insanların tüm dünyadan erişebileceği, ilham alabileceği bir projeye dönüşsün. Projenin fikir öncülerinden biri de A&B PR ajansı; Sibel Asna ve Seçkin Canan ile birlikte yürüttüğümüz bir süreçti.

Bir mimari projenin Mimarlık Yıllığı’na girmesi veya ödül alması bence tek başına bir iletişim çalışması değil. Sonrasında bunun bir sosyal sorumluluk projesine dönüştürebilmesi için neler yapabileceğimizi araştırdık. Mesela “Box-in-a-Box”I bir yan marka haline getirdik. İKSV’nin İstanbul Tasarım Bienali süreçlerine dahil olduk. Bir etkinlikte gençlere ilham vermeye odaklandık; bir diğerinde Anadolu’da unutulmak üzere olan mesleklere baktık.

Yine İKSV İstanbul Tasarım Bienali kapsamında “Meraklısına Tasarım Tarihimiz: Kütüphane Buluşmaları” adlı bir seriye destek verdik; Türkiye’de mobilya sektörünün tarihini araştırdık. Geleceğe gitmek doğru ama önce geçmişimizi belgelemeliyiz; sonrasında bu birikimi geleceğe nasıl taşıyacağımızı biraz daha konuşmamız gerekiyor. Bu noktada gençlerin farklı bakış açılarını çok önemsiyoruz. Gençler “Bu işin yapılış şekli budur, o halde böyle yapılmalı” diye yaklaşmıyorlar, “Biz bunu nasıl yapabiliriz” diye soruyorlar ve iyi bir iş çıkarıyorlar ortaya. Bizim de ekibimizi gençleştirmemizin bir sebebi bu.

Projenin ödül alması, bir sosyal sorumluluk projesine dönüşmesi ve gençlerin burada çalışmak istemesinin birbiriyle ilişkili olduğunu düşünüyorum.

Bundan sonraki projelerimiz sadece Türkiye odaklı değil uluslararası ölçekte olacak.

N.İ.: ERSA mobilyaları birçok nitelikli projede tercih ediliyor. Bunun yanı sıra ERSA, mimarlık kültürüne katkıda bulunacak kimi projelere ürün desteği veriyor veya çeşitli sponsorluk modelleriyle dahil oluyor. Bize yakın zamandaki projelerden bahseder misiniz?

Y.A.: ERSA’yı uluslararası bir markaya dönüştürme projemiz var. Bunu yaparken Türkiye’deki mimarlığa destek vermeye devam edeceğiz ama aynı zamanda yurt dışında da Türkiye’de son 10 senede kurduğumuz yapıya benzer bir sistem oluşturacağız. Şu sıralar uluslararası dernekler ve federasyonlarla çeşitli iş birlikleri için görüşüyoruz. Bundan sonraki projelerimiz sadece Türkiye odaklı değil uluslararası ölçekte olacak.

Örneğin son zamanlarda destekçileri arasında olduğumuz projelerden biri Orta Anadolu Mobilya ile Kâğıt ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği’nin düzenlediği “13. Ulusal Mobilya Tasarım Yarışması (UMTY)”. İhracatı artırma politikası çerçevesinde düzenlenen bir yarışma bu, biz de kurum olarak bu konuyu önemsiyoruz, ihracatı artırmaya yönelik projelere dahil oluyoruz.

Neslihan İmamoğlu, Yalçın Ata. Fotoğraf: Sahir Uğur Eren

Şu an üzerine çalıştığımız en önemli konulardan biri “well-being / wellness”.

N.İ.: Bugün pandemiyle birlikte ev-ofis kavramlarının değişimi üzerine sıkça yazılıp çiziliyor. 2018 yılında düzenlenen “ERSA ile Mekanlar: Çalışma” başlıklı etkinlikte bugün tartışılmakta olan konulara da değinilmişti. ERSA’nın ev mobilyaları üzerine de yoğunlaşmaya başlaması yine hemen pandemi öncesindeydi. Her ne kadar pandemi ve onunla birlikte hızlanan süreç öngörülmemiş olsa da ERSAnın mobilya sektöründeki eğilimleri önden izlediğini söyleyebiliriz. Bu durumun kurumun araştırma çalışmalarına verdiği önemle ilişkili olduğunu düşünüyoruz. Şu anda yürütmekte olduğunuz benzeri araştırmalar var mı?

Y.A.: ERSA üretime önce çelik eşya ile başladı. Sonra ofis mobilyası ile devam ettik. 2018 yılı itibarıyla 60. senemizde büyük bir karar vererek ev mobilyası alanına girdik. O dönemde tabii insanların böyle eve kapanacağını hiç aklımıza gelmezdi. Ev mobilyalarının eklenmesiyle ürün gruplarını “ERSA ofis” veya “ERSA home” olarak ayırmaktansa “Çalışma (Work)” ve “Yaşam (Life)” diye sınıflandıralım diyelim demiştik. Bugün “çalışma”nın artık “yaşam”ın bir parçasına dönüşmüş olduğunu görüyoruz.

Şu an üzerine çalıştığımız en önemli konulardan biri “well-being / wellness”. Ev, ofis veya ev-ofis için tüm mobilyalarımızı insanların hem ruhsal hem de fiziksel anlamda sağlığını gözeterek tasarlıyor ve üretiyoruz. Daha mutlu ve huzurlu bir yaşam için çalışıyoruz.

İkinci konumuz da dijitalleşme: Web 3.0, Metaverse, AR (artırılmış gerçeklik), VR (sanal gerçeklik) vb. konular üzerine detaylıca araştırmalar yapıyoruz. Pandemi döneminde mağazalarımızı kapatmak zorunda kaldığımızda e-ticareti işin içine nasıl dahil edebileceğimize, AR, VR ile nasıl çalışabileceğimize kafa yorduk. Kendi mekanımızda müşteriler yine ürünlerimize dokunabilecek ama deneyimleme, satın alma süreçlerinde daha farklı neler yapılabileceği üzerine çalışıyoruz.

N.İ.: Birlikte üretebilmek, birlikte hareket edebilmek için kurumların ve profesyonellerin ortak bir zeminde buluşabilmesi, birbirleriyle güçlü iletişim kurabilmeleri önemli. Sizler mimarları, iç mimarları ve tasarımcıları tanıyarak onların çözüm ortağı olduğunuzda onlar da sizin markanızı, ürünlerinizi daha iyi tanıyor. Mimarlarla ve yaratıcı endüstrilerdeki diğer disiplinlerden uzmanlarla iletişim kurmayı, var olan iletişimi güçlendirmeyi amaçlayan çalışmalarınızda nasıl bir tutum izliyorsunuz; birlikte çalıştığınız paydaşlar, iş ortakları, danışmanlar ya da kendi bünyenizde buna odaklanan bir ekip var mı?

 Y.A.: Biraz uzmanlaşma gerekiyor elbette. Çoğu mimari ofisin Türkiye’deki projelerinin yanı sıra yurt dışına açılma planları var. Biz de mobilya üreticileri olarak bu konuda birlikte neler yapabileceğimizi araştırıyoruz. Burada hem halkla ilişkiler hem de ticari iletişim söz konusu.

İletişimi büyük bir ekip olarak yürüyüyoruz. Bu ekipte belirli alanlarda uzmanlaşmış gruplar var, Örneğin bir grup finansa odaklanırken bir grup mimarlarla, tasarımcılarla görüşüyor. Kendi içimizde belli konularda uzmanlaşmış kişilerin yanı sıra belirli konularda dışarıdan da uzmanlarla iletişim içindeyiz.

Mimari proje için belirlenen kriterlere göre ürün ortaya çıkarma sürecinde mimarın ve üreticinin arasındaki iletişiminin ne kadar önemli olduğunu gördük.

 N.İ.: Mimarlarla kurduğunuz aktif iletişimin, kurum ve ürünler üzerindeki etkisi ne yönde oluyor? Geri dönüşleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Y.A.: Bunun en önemli örneklerinden biri Alexis Şanal ve Murat Şanal ile yaptığımız SALT Araştırma Ferit F. Şahenk Salonu. Mimari proje için belirlenen kriterlere göre ürün ortaya çıkarma sürecinde mimarın ve üreticinin arasındaki iletişiminin ne kadar önemli olduğunu gördük. Bu kütüphane çok bilinen bir proje olduğu için onu örnek verdim ama mimarların standart bir ürünümüzü kullanmak istemedikleri her durumda onlara üretimimizin ve kapasitemizin el verdiği ölçüde özel çözümler sunuyoruz. Sonrasında bunun katkısını şöyle görüyoruz: Mimarların talebi doğrultusunda ürettiğimiz ürün gerçekten de pazarda bir ihtiyaçsa biz bunu standart üretim sürecimize alıp başka projelerde de kullanma fırsatı buluyoruz.

60 senelik 3 kuşaklı bir şirketiz. Bizim ana derdimiz birileriyle stratejik ortaklık kurmak, uzun vadeli çalışabilmek; birlikte fikir, ürün geliştirmek.

N.İ.: Mimarlık kültürünün gelişimini destekleyen projeleriniz devam edecek mi? Bu anlamda hedeflenen yeni çalışmalardan biraz bahseder misiniz?

Y.A.: Şu sıralar özellikle teknoloji ve start-up’larla ilgileniyoruz. Bu ekiplerin alternatif ofislere ihtiyaçlarının olduğunu biliyoruz. Yurt dışında Silikon Vadisi’nde özellikle teknoloji firmalarının çalışma düzeninin nasıl yeniden yorumlanabileceği üzerine mimarların ve start-up şirketlerinin bir arada olduğu uzun vadeli bir proje üzerine çalışıyoruz.

Bir kişinin aynı yerde hem yaşayıp hem çalışabildiği; bunu yaparken de devletten teşvik alabildiği, o bina içerisinde bir topluluğa bir iletişim ağına dahil olduğu örnekler var. Yurt dışındaki bu örneklerle iş ve yaşamın nasıl iç içe girdiğini, çevre oluşturmanın ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. Bu tür bir sistem için nasıl ürünler üretebileceğimizi, nasıl hizmet sağlayabileceğimizi araştırıyoruz.

Aynı zamanda eğitim, özellikle çevrim içi ve uluslararası eğitim konularında araştırmalar yapıyoruz. ERSA olarak bugüne kadar çok sayıda eğitim projesine imza attık, birçok kütüphane, çalışma alanı yaptık ama burada bahsettiğimiz geleneksel eğitim mekânları değil. Örneğin yurtların yeniden ele alındığı ve alternatif yaşama/çalışma mekânları sunduğu projeler üzerine çalışıyoruz.

Bu iki projemizi de belirli bir aşamaya geldikten sonra detaylıca anlatmak isteriz.

Neslihan İmamoğlu, Ayşegül Tuğtepe, Banu Binat, Yalçın Ata (Soldan Sağa). Fotoğraf: Sahir Uğur Eren.

*Söyleşi, 10 Ocak 2022 tarihinde ERSA Genel Merkezi’nde gerçekleştirilmiştir. Söyleşiye ERSA’dan Yalçın Ata; Binat Mimarlık Medya Grubu’ndan Banu Binat, Ayşegül Tuğtepe, Neslihan İmamoğlu katılmıştır.
Söyleşi Dizisi Koordinatörü: Neslihan İmamoğlu
Fotoğraflar: Sahir Uğur Eren