Ayşe Erkmen, Osamu Kobayashi, Anselm Reyle, Canan Tolon, Çağla Ulusoy, Jorinde Voigt ve Peter Zimmermann’ın eserlerini bir araya getiren “Living in Colour” adlı grup sergisi, 30 Temmuz’a kadar Dirimart Dolapdere’de sanatseverlerle buluşuyor.
“Living in Colour”
Sergi
Sanatçılar: Ayşe Erkmen, Osamu Kobayashi, Anselm Reyle, Canan Tolon, Çağla Ulusoy, Jorinde Voigt, Peter Zimmermann
Tarih: 17 Haziran – 30 Temmuz 2023
Yer: Dirimart, Dolapdere, Beyoğlu / İstanbul
Sergi Tanıtım Metninden:
“Ayşe Erkmen’in yaklaşımı, kariyerinin erken dönemlerinden bu yana oyuncu niteliklere sahip oldu. Dans eden su boruları, eski bir fabrikada tatile çıkan kaplanlar, helikopterlerle uçan ortaçağ heykelleri ve görünmez bir köprüde yürüyen insanlar bunlardan sadece bazıları. Gündelik malzemelerden derinlikli ve çarpıcı deneyim alanları yaratan sanatçının alışıldık mekânları hiç alışılmadık düşünce ve oyun diyarlarına dönüştürme yeteneği, onun günümüzün en yenilikçi ve etkili sanatçılarından biri olarak konumlanışını destekler nitelikte. Erkmen’in pratiğinin belirleyici özelliği olan yalınlık ve karmaşıklık arasında kurduğu hassas denge, bu sergiye ayrı bir renk katıyor.
Osamu Kobayashi’nin cesur ve canlı resmi, izleyiciyi dinamik kompozisyonlar ve yüksek renklerle ele geçiren duyu alanları yaratıyor. Sanatçının sergideki seçkisi, onun, kullandığı cesur ve canlı renklerin başlangıçtaki istikametlerine direnerek başka yerlere gitme arzusunda kendini gösteren ve bu yönüyle büyüleyici bir güç mücadelesi olarak nitelenebilecek sanatsal süreçlerini gözler önüne seriyor. Bu dinamik etkileşimi kucaklayan Kobayashi, renkleri ısrarla yeni yönlere taşımaya çalışırken, resimleri sıklıkla renklerin öne çıkmasıyla sonuçlanıyor. Sanatçının kompozisyonu merkeze alan eserleri sadeleştirilmiş bir formla izleyiciyle buluşuyor ve şans ile kontrol, organik ile geometrik ve sıcak ile serin gibi karşıt güçleri keşfe çıkan görsel ikilikler yaratmak suretiyle renklerin, şekillerin ve dokuların kendiliğinden ve sezgisel etkileşimine başvuruyor.
Anselm Reyle’nin sergideki tuvali gelenek, eleştiri ve yeniden icat konularını ustalıkla bir araya getirerek Modernizme dair dinamik bir keşfe çıkıyor. Sanatçı cesur fırça darbeleri, canlı renkler ve yan yana duran formlarla dinamik görsel kompozisyonlara imza atıyor. Reyle, sanat üretiminin bir parçası olmayan malzemeleri kullanarak sanat alanının olasılıklarını genişletiyor. Tüketim toplumunun artıklarını, atılmış malzemeleri ve kente dair endüstriyel değişimin sembollerini bir araya getiren sanatçı, buluntu nesneleri görsel olarak dönüştürürken soyutlama üzerine tartışmaya katkıda bulunuyor ve figüratif sanatın yeniden yükseldiği bir ortamda, soyutlamanın çağdaş resimdeki önemine vurgu yapıyor.
Canan Tolon’un pratiği hayal gücü, bellek ve zaman gibi boyutlar aracılığıyla mekânın görselleştirilmesini araştıran resim ve yerleştirmelerle şekilleniyor. Tekrarlayan kazıma ve kesme tekniklerini kullanarak doğa ve mimarlık arasındaki etkileşime odaklanan sanatçı, her daim değişim içerisinde olan çevre içinde insan dönüşümünün kaotik ve huzursuz doğasını yansıtan ve gerçeklikle illüzyon arasındaki hattı bulanıklaştıran resimler yapıyor. İşlerinde doğal malzemelere de yer veren Tolon, açık hava koşullarının etkisine izin vererek, böylelikle eserlerine canlılık hissi katıyor. Sanatçının sergide yer alan ve incelikli katmanlardan oluşan soyut resimleri, izleyiciyi sükûnet ve içsel yolculuk alanlarına taşıyor.
Yaşamı boyunca farklı kültürler arasında hareket hâlinde yaşayan Çağla Ulusoy kültürel çatışmalardan ilham alarak bunları, üzerinde katmanlı ve belirsiz mekânlar yarattığı tuval ve jüt işlerine yansıtıyor. Tarihin ve geleneklerin kendi bilincine etkisine dair arayışlarında, geçmişindeki imgeleri yeniden yorumlayarak kartpostal etkisi yaratıyor. Ulusoy’un sergide yer alan eserlerinde renk merkezi bir rol oynarken, bu renkler aynı zamanda onun gerçek anılarından doğan gizemli mekânların oluşmasına yol açıyor. Sanatçının soyutlama ve temsili bir arada dengeleyen eserleri şiirsel dokunuşlarla derinlikli duygular uyandırıyor. Bir tarafta izleyicileri kendisine ait gerçek anılarının diyarına taşırken diğer tarafta onları dünyayla bağlantılarını keşfetmeye davet eden Ulusoy, bu yönüyle izleyicilerin zihnine kazınan bir eserler bütünü yaratıyor.
Jorinde Voigt işaretler, çizgiler, sayılar, kelimeler ve kolaj unsurlarını kullanarak ses, hareket, zaman, form, algı ve bilimi bütüncül bir temsil şemasına dönüştürdüğü eserlerinde felsefe ile pozitif bilimsel arayışı kaynaştırıyor. Voigt’un yaratıcı pratiği kapsamında bu adeta bir dürtü arkeolojisi tekniğiyle hayat buluyor: Sanatçı, öncelikle o dürtünün neden var olduğu üzerine derinlemesine araştırma yapıyor, sonrasında izleyicilere bu kazı esnasında ortaya çıkan bulguları göstererek onların bir bilinmezlik kurgusu oluşturmasına yardımcı oluyor. Böylelikle izleyenler, Voigt’un işlerinde, içten gelen, dışı sorgulatan, içe bakan ve dışı anlamlandıran bir sürece şahitlik ediyor.
Peter Zimmermann’ın dijital teknoloji ve epoksiyi birleştirerek resim sanatına getirdiği yenilikçi yaklaşımı, geleneksel temsil ve algı kavramlarına meydan okurken görsel olarak baş döndürücü eserlerle sonuçlanıyor. Sanatçının eserleri, geleneksel resim sanatını Modernizm ve Colour Field [Renk Alanı] hareketi bağlamında yeniden yorumluyor. Zimmermann, fiziksel olarak veya tarama yöntemiyle görüntüler toplayarak başladığı eserlerini, sonrasında bilgisayarda deforme ediyor. Tanınmayacak hâle gelen bu görüntüleri tuvale aktardıktan sonra üzerlerine renkli reçine dökerek şekil veriyor. 20 yılı aşkın süredir epoksi kullanımıyla tanınan Zimmermann’ın bu kompozisyonları, eser ile izleyici arasında simya olarak nitelenebilecek bir etkileşimi tetikliyor.”