(KTSM)’de “Güncel Camda İleri Dönüşüm” Konuşuldu!

Kale Tasarım ve Sanat Merkezi (KTSM) Felekşan Onar’ın 31 Aralık’a kadar devam eden “Artakalan” isimli sergisi hakkında “Yaratıcı Mecra Olarak Artakalan: Güncel Camda İleri Dönüşüm” başlıklı söyleşi gerçekleştirdi. Moderatörlüğünü Serra Yentürk’ün gerçekleştirdiği etkinlikte; serginin sanatçısı Felekşan Onar, Tasarımcı Yasemin Köse, İstanbul Tasarım Bienali Direktörü Deniz Ova ve Kale Grubu Grubu Kurumsal İletişim Müdürü Zeynep Özler konuşmacı olarak yer aldı.

Farklı disiplinlerden isimleri bir araya getiren “Yaratıcı Mecra Olarak Artakalan: Güncel Camda İleri Dönüşüm” başlıklı söyleşi, KTSM’nin daha eşit, daha adil ve daha yeşil bir dünya yaratmak için benimsediği “İyi Bak Dünyana” yaklaşımı çerçevesinde ele alındı. Söyleşide camın ileri dönüşümü, sanat ve tasarımda sürdürülebilir çalışmalar ve sosyal temelli tasarım örneklerine kadar pek çok konu koşuldu.

Çünkü bu şişelerin bardağa ve vazoya dönüştürüldüğünde ne kadar kıymetli olacağını hissediyordum.

İleri dönüşümle ilgili ilk çalışmalarının nasıl başladığını ve bu noktaya ilk nasıl vardığını KTSM’nin ev sahipliği yaptığı “Artakalan” sergisinin sanatçısı Felekşan Onar şöyle anlattı:

“Fy-Shan Glass Studio kurulduğu günden beri ‘ileri dönüşüm’ teması içinde  Asmalımescit’te bulunan Fy-Shan Glass Studio Ofisleri, çevresinde barların, restoranların, eğlence yerlerinin olduğu bir mekânda. Ben genelde oraya sabahları gidiyorum, akşamüstü çıkıyorum. Sabahları gittiğimde Beyoğlu sokaklarında harıl harıl hareket… Oraların temizlenmesi, toparlanması, yıkanması, çöplerin atılması derken ben yukarı çıktığımda şakır şakır sesler duyuyorum. Bu daha çok şişelerin toplanmasından gelen seslerdi. … Tahmin edebilirsiniz atık tarzında ayrılmış şişeler, bizim ofisin ortasında toplanmaya başlandı. Hızlı bir şekilde bu işe ilk önce şişeleri eve getirip yıkayarak, daha sonra da kâğıtlarını kendi elimle çıkartarak başladım. Çünkü bu şişelerin bardağa ve vazoya dönüştürüldüğünde ne kadar kıymetli olacağını hissediyordum.

Çok kısa zamanda bu bir rutin haline geldi. Her gün kullanıma yönelik bardaklar Fy- Shan Glass Studio’nun bir parçası oldu. O dönem İnternette bir dükkanımız yoktu ama showroom ziyaretçileri bunları görmeye başladı. Yaklaşık 5 sene önce Soho House İstanbul’un kurulması için çalışan bir yabancı ekip bardakların farkına vardı. Önce kendilerine ve çevrelerine almaya başladılar daha sonra otellerinde bir başucu bardağı olarak bulunmasını istediler. Böylelikle Soho House da bize şişe sağlamaya başlayan mekânlardan biri oldu. Artık regüler bir şekilde onların şişelerini toplayıp, bardak haline dönüştürüyorum.”

Milattan önce Roma kalıntılarına baktığınızda da cama üfleme ile şekil verildiği görülüyor.

Endüstriyel üretimde malzemenin kimyası ve farklı tekniklerle kullanılan camın, geri dönüştürülebilme ihtimalini ve bu yenilikleri yorumlayan Onar, konuşmasına şöyle devam etti:

“Artakalanda yöneldiğimiz teknik üfleme. 17 senedir cam yapıyorum ve ondan evvel camın bir tek şekilde yapıldığını düşünüyordum. Halbuki cam formasyonunun benim bildiğim ve hâkim olduğum 8 değişik tekniği var. Burada özellikle ele aldığımız konu üfleme. Üfleme zaten ismi gereği boş bir hazne oluşturarak yaratılan bir sistem. Milattan önce Roma kalıntılarına baktığınızda da cama üfleme ile şekil verildiği görülüyor. Üflenen baloncuk gibi hazne hangi formatta olursa olsun bir kap haline gelecekse üstünün kesilmesi lazım. Bunun farklı bir şekli yer almıyor. Bizim yaptığımız işe ise ‘stüdyo camcılığı’ deniyor. Bu daha çok tek ürünler veya sanatsal ürünlerin yapıldığı bir çalışma şeklinden oluşuyor. Endüstriyel üretimden örneğin Paşabahçe’den farklı bir çalışma şekli var. Cam bir hammadde olarak şeffaf bir yapıya sahip ve biz stüdyo camcıları olarak bunlara renk verebilmek için daha evvelden kondens hale gelen renkleri o şeffafın içine karıştırıyor, çalışma esnasında o rengi veriyoruz. Kullandığımız pota sadece şeffaf bir pota.

Paşabahçe gibi bir kurumda ise üretimde; amber, kırmızı, mavi gibi her biri ayrı ayrı potalarda yer alıyor. Bu bakımdan Paşabahçe gibi bir yerde artakalan fazlalık ve yanlış üretim sonuçta o potadan içeri geri atılarak, dönüşüm yapılabiliyor. Bu çok değerli çünkü bu işin çok önemli bir kısmı olan hammaddenin tamamıyla geri kazanımı söz konusu oluyor. Bizim yaptığımız stüdyo camcılığında ise bunun tekrardan eritilmesi çok mümkün değil çünkü renge hâkim değiliz. Bununla birlikte bir de camın tavlanması var ki sanatçıları en çok zorlayan hadise budur. Burada camı oda sıcaklığına döndürürken ve tavlarken her renk için ayrı şekilde hareket edildiğinden bunları bir potaya geri koyduğumuz zaman onların hiçbir zaman düzgün bir üretim çıkaracağından emin olamayız. Hatta ben şöyle söyleyebilirim ki yüzde yüz düzgün bir üretim çıkmayacaktır. O bakımdan bunların geri dönüşümü söz konusu değil.

…ve gördüm ki bu tip sanatsal çalışmalarda çok fazla sayıda üretim  yapılmadığı için bu artakalanlar hiçbir zaman önemsenmiyor, onlarla hiçbir şey yapılmıyor.

Bu zamana kadar çok adetli kalıba üfleme yapmadığım için bu durum dikkatimi çekmemişti. Ancak 2019 sonunda başladığım bir üretimde, çok özenerek hazırladığım renklerin artakalanlarının adetli olarak oluşmasıyla bu konuyu araştırmaya başladım. Dünyanın birçok yerinden kayda değer okullar ve tesislerle iletişime geçtim. Onların nasıl yaptığını  sorguladım ve gördüm ki bu tip sanatsal çalışmalarda çok fazla sayıda üretim  yapılmadığı için bu artakalanlar hiçbir zaman önemsenmiyor, onlarla hiçbir şey yapılmıyor. Onun için mevcut herhangi bir örneğe ne yazık ki ulaşamadım. Bir bakıma da bu benim için bir imkân yarattı ve kendi yapmak istediğimi ortaya çıkardım.”

… zamanla onlar da bu sayede kendi atölyelerindeki farklı malzemelerin atıklarına başka gözle bakmaya başladılar.

Cam ürünlerin üretim süreçlerinin birkaç atölyede geçtiğine değinen Onar, üretim zincirindeki aktörlere artakalan parçayı yeniden değerlendirmek üzerine bir fikir verdiğini vurguladı:

“Normal üretimimiz hiçbir zaman bir atölyede bitmiyor. Üflediğimiz atölye, parlattığımız atölye, yeri geldiğinde üzerine dekor yapılan yer… Bunların hepsi birbirinden bağımsız. Ben sanatçı olarak işe eli değen herkesin bundan gurur duyabilmesi için ve yaptığına daha fazla önem vermesi için üretimlerin son hallerini onlarla resim olarak paylaşıyorum. ‘Bakın geçen gün üflediğimiz ne hale geldi, gördünüz mü?’ gibi. Başlangıçta, ilk etaptan itibaren o artakalanlar toplanacak, parlatılacak ve birinciller kadar özenle tasvir edilecek dediğim zaman anlaşılmadı. Şunu gördüm ki zamanla onlar da bu sayede kendi atölyelerindeki farklı malzemelerin atıklarına başka gözle bakmaya başladılar. Yaratmaya çalıştığımız etki de bu zaten.”

Böylece tasarımla atığın bir araya geldiği bir alana girmiş oldum.

İlk defa akademik anlamda “ileri dönüşüm” kelimesine yer verilen “Üretim Firelerinin Endüstriyel Tasarım ile Geri Kazanımı” isimli tez çalışmasının sahibi Endüstriyel Tasarımcı Yasemin Köse bu fikrin doğuşunu şöyle paylaştı:

“Biz atıkla karşı karşıyayız öncelikle onu görmek lazım. Atık olmayan günler de belki ileride teknolojiyle mümkün hale gelebilecek ama şu anda derdimiz atık. Atık her zaman duyarlı olduğum bir konuydu. Ben atık meselesini 2005-2006 yılında bir ürün tasarım dersinde, geri dönüşüm kutusu tasarlayarak ele aldım. Geri dönüşüm kutusunu da çöp kutusundan o kadar farklı tasarlayayım ki insanlar çöplerini atamasınlar gibi bir düşünceyle, şık bir poşet askısı gibi tasarladım. Böylece tasarımla atığın bir araya geldiği bir alana girmiş oldum. 2019 yılında kendi stüdyomu da kurarak bu ürünü de oluşturmaya başladım. 2016 yılında ROKA’yı da kurduktan sonra iyice bu konuya girmiş bulundum. Tasarımcı olduğum için fabrikalara çok sık gidiyordum ve her fabrikaya gittiğimde ‘Siz ne atıyorsunuz? Atıklarınız neler?’ gibi sorularla toplantıyı bitiriyordum. Ben atıkların görsel görüntülerinden çok etkileniyordum ve hep bir yaratıcı fikirle ‘Bunlar ne olabilir?’ gibi düşüncelere kapılıyordum. Tez yazma aşamasına geldiğimde de bu konuda çok şey biriktirdiğimi fark ettim.”

Bütün hazırladığımız raporlarda özellikle de bunu vurguluyoruz. Günümüzün sorunlarına ve gelecekteki sorunlara cevap vermek için bir rehber olabilir diye umuyoruz.

İKSV’nin kültür politikaları hakkında yayımladığı “Ekolojik Dönüşüm İçin Kültür ve Sanat” isimli 9. raporuna ve İKSV’de sürdürülebilirliğin nasıl bir yer tuttuğuna değinen İstanbul Tasarım Bienali Direktörü Deniz Ova şöyle konuştu:

“İKSV’nin raporu, kültür sanat alanında daha iyi bir denge için nasıl bir üretim yapılabilir, toplum olarak biraz daha nasıl denge sağlanabilir ve birbirimizi nasıl bu konularda teşvik edebiliriz gibi bir anlatıma sahip. Rapor bir yandan da kültür kurumlarının bu anlamda nasıl bir sorumluluk alabileceğini, kendi çalışmalarını nasıl daha ekolojik tasarlayabileceğine dair ipuçları veriyor. Bu rapor bir başlangıç, çünkü hepimiz için bu konu uzun süreler devam edecek. Bunun üzerine inşa ettiğimiz farklı çalışmalar var. Umarım herkes için yol gösterici olabilir. Bütün hazırladığımız raporlarda özellikle de bunu vurguluyoruz. Günümüzün sorunlarına ve gelecekteki sorunlara cevap vermek için bir rehber olabilir diye umuyoruz. Biz tasarım bienali özelinde, siz de tahmin edersiniz ki bu konuları çok uzun süredir irdeliyoruz ve yaptığımız etkinliklerin tam ortasında yer veriyoruz.

Bu anlamda özellikle tasarımın ve tasarımcının üretim alanında çok büyük bir sorumluluğu olduğunu, sergilerimiz aracılığıyla anlatmaya çalışıyoruz.


2012’de ilk defa tasarım bienali düzenlendi ve o günden bu yana da bu konu şiddetlendi. Çevremizle olan ilgin daha doğrusu ilgisizlik, kopukluk tasarım ve tasarımın etrafındaki ekosistemin içinde çok farklı yerlerde okunabiliyor. Bu anlamda özellikle tasarımın ve tasarımcının üretim alanında çok büyük bir sorumluluğu olduğunu, sergilerimiz aracılığıyla anlatmaya çalışıyoruz. Bu anlamda yapılan sergiler, seyirciye bu konuyu açmak için çok güzel bir araç oluyor. Kültür etkinlikleri ve kültür kurumlarının bu konuda sorumluluğu olduğunu biliyoruz. Başka bir perspektif yaratmak, seyirciye konuyu rakamlar dışında; kısa bir haber ya da bir altyazı yerine gerçekten kendisinin dokunduğu, içinde belki kendini farklı bir pozisyonda bulduğu hikâye anlatımımız var. Bu hikâyenin bir parçası olduğunu daha iyi anlayabildiği bir noktada başlıyoruz diyebiliriz. O yüzden bir anlamda da bu çalışmalar büyük bir sorumluluk taşıyor.”

22 Aralık Çarşamba günü Zoom üzerinden gerçekleşen etkinliği izlemek için KTSM’nin YouTube sayfası ziyaret edilebilir.


Haber: Meltem Merve İmamoğlu