Oya Akman’ın tasarımda 50 yıllık sürecine odaklanan “Yarını Bugün Seç / Oya Akman ile Tasarımda 50 Yıl” isimli sergisi 9 Ekim’e kadar Decollage Art Space’te ziyarete açık. Sergi vesilesiyle Oya Akman ile bir araya geldik; tasarıma bakış açısı, mesleki deneyimi, aldığı ödüller üzerine sohbet ettik.
Eğer bir yenilik, bir farklılık getirecekseniz önce malzeme ve teknolojiyi çok iyi bilmelisiniz.
Neslihan İmamoğlu: Bu sergi ile tasarımla iç içe geçen 50. yılınızı kutluyorsunuz. Bu süreçte tasarıma yaklaşımınızda neler değişti?
Oya Akman: “En iyisini, en güzelini, en doğrusunu yapayım; yenilikçi ve teknolojik olsun, insanın yaşamına keyif getireyim…” Bunları işin en başında da düşünüyorsunuz ama bugün bunların yanına bütün dünyaya hitap etmek, yani global olarak düşünebilmek ve gerçekten teknolojiyi çok iyi öğrenmek ekleniyor. Bir ürün yaptığınızda bu ürünün 100’ün üstünde ülkeye satılması gerektiğini görüyorsunuz. Dünya ölçeğinde bir yenilik getirmeniz gerekiyor. Eğer bir yenilik, bir farklılık getirecekseniz önce malzeme ve teknolojiyi çok iyi bilmelisiniz. Özellikle zanaatı ve sanatı bu işin başlangıç noktası olarak düşünüyorum. Çünkü her sanatçı, her işi farklı, tek, özel yapan kişi; kendi bakış açışını ve kendi yöntemini ekliyor veya tekniği geliştiriyor. Dolayısıyla bütün bunlar teknolojiye de yenilik getiriyor.

Fuarlara katılınca, ürettiğiniz tasarımı tüm dünyaya satmanız gerektiğini ve bunun ne kadar önemli olduğunu anlıyorsunuz.
N.İ.: Küresellik meselesini açacak olursak; bu konuda bakış açınızı değiştiren ne oldu?
O.A.: Bunda çalıştığım kurumlardaki deneyimimin oldukça etkili olduğunu söyleyebilirim. Gorbon Seramik yurt dışı ile çok iç içe çalışıyordu. Sonrasında da Şişecam ile çalıştım ki bütün dünyaya hitap ediyor. Ondan önce çalıştığım yün iplik sanayisinde de yurt dışı fuarlara gitmiştim.
Fuarlara katılınca, ürettiğiniz tasarımı tüm dünyaya satmanız gerektiğini ve bunun ne kadar önemli olduğunu anlıyorsunuz. Ama tabii “bizim zaten kapasitemiz bu, bu kadarı yeterlidir” diyen tasarımcılar veya sanayi kurumları olabiliyor.
N.İ.: Şu ana kadar üç farklı malzeme deneyiminizden bahsettiniz; yün, seramik ve cam. Bunların dışında da birçok farklı malzeme ile çalıştığınızı biliyoruz. Tasarımda malzeme sizin için ne anlama geliyor?
O.A.: Tasarım yapacağım konuya ve alana göre malzeme kullanıyorum. Metal kullanarak yaptığım çok sayıda mücevher tasarımım da var. Önemli olan malzemeyi kullanırken özel bir yöntem bulabilmeniz ve bu yöntemi ustaların yahut firmaların çok iyi uygulayabilmesi. Aslında bu da birlikte çalışma gerektiriyor.

Eğer inovatif bir bakış açısı ile yaklaşırsanız o zaman başkaları sizden kopya çekemiyor.
N.İ.: Konuya ve alana göre malzeme seçiminden bahsettiniz. Peki, seçtiğiniz malzemenin sınırlarını, potansiyellerini nasıl zorluyorsunuz?
O.A.: Malzemeyle konuyu, yenilikçi boyutta nasıl kesiştirebiliriz? Buna bütünsel olarak bakmak gerek. Yenilikçi boyut dediğiniz zaman kullanım alanı tabii ki çok önemli. Bir takı mı olacak, masa üstü bir obje veya bir sandalye mi olacak? Eğer inovatif bir bakış açısı ile yaklaşırsanız o zaman başkaları sizden kopya çekemiyor.

Tabii ki sürdürülebilirlik; malzeme ve enerji ekonomisi sanayi açısından çok önemli kriterler.
N.İ.: Malzeme ve teknolojiden bahsettik ama birçok bileşen ürünün ve/veya ambalajın tasarımını etkiliyor. Bir endüstriyel ürün tasarımında göz önünde bulundurulan diğer parametreler nelerdir? Siz tasarımlarınızda hangilerine öncelik veriyorsunuz?
O.A.: Bir kere yaptığınız ürünün global olması gerekiyor. Çok iyi bir araştırma yapmanız gerekiyor konuyla ilgili; lider firmalar hangileri, bu firmaların önceki üretimleri, çalışmaları, tasarımları nasıl, daha önce kimlerle çalışmışlar, şu anda neler yapıyorlar, gelecekte neler yapabilirler vs. Rakiplerin yanı sıra dünyada nelerin olup bittiği araştırılmalı; insanların talepleri, yaşam biçimleri, hayata bakışları ne şekilde değişmiş, değişiyor, nasıl farklılıklar öngörülüyor… Mesela pandemi nedeniyle hayatımız tamamen değişti.
Fonksiyon, ergonomi vb. tasarımın bütün kriterleri zaten endüstride de ön kabul. Bunun dışında endüstri açısından baktığınızda, ürünlerin uzun süreçlerde çok satması önem kazanıyor. Tabii ki sürdürülebilirlik; malzeme ve enerji ekonomisi sanayi açısından çok önemli kriterler. Kalıp yatırımları çok fazla, bu nedenle o kalıpları uzun süreler kullanabilmek için kalıpların yapımına, kalıp sistemlerine yenilik getirmek gerekiyor. Mesela ürünlerin hafif olması, uzun süreçlerde çok fazla yere ihraç edilebilmesi, çok satabilmesi de endüstride, yani hızlı üretimde önemli kriterler arasında. İç pazar – dış pazar dengesi de çok önemli bizler için. İç pazar zayıfladığı zaman -bugün olduğu gibi- dış pazara yönelmeniz gerekiyor. Dış pazarda da siyasi gelişmeler farklı arayışlar gerektirebiliyor. Aynı kalıplarla veya aynı sistemlerle üretim yapabilmek için diğer pazarları çok iyi incelemek gerekiyor.
Sizin yaptığınız ürünün kendisinin bir trend olması da önemli. Burada farklılık olması gerekiyor. Ama uçuk bir farklılıktan bahsetmiyorum; tekniğiyle, teknolojisiyle, ergonomisiyle, dengesiyle, ikonik görselliğiyle ayakları yere basan bir tasarım olması gerekiyor.


Sonunda hep benim yaptıklarım kabul edildi ve daha çok sattı.
N.İ.: Çoğu uluslararası şirket özellikle pazar analizi konusunda profesyonel araştırmacılarla çalışıyor. Siz bir tasarım ortaya çıkarırken bu tür araştırmaları kendiniz mi yürütüyorsunuz?
O.A.: Hızlı karar verme, ileriyi görme, çevreyi iyi algılama, pazar şartlarını iyi algılama deneyimle birlikte geliyor. Bu noktada pazarlama grupları konuya bir tasarımcı gibi bakamıyor; kaçırdıkları çok fazla nokta oluyor. Siz bir tasarımcı olarak bu konuda çok daha global bir bakış açısına sahip oluyorsunuz. Pazarlama brief’ini genelde pazarlama grupları verir tabii ama ben her zaman “Sizin istediğiniz üründen tasarlayacağım bir tane ama gerisi benim bakış açıma göre olacak” derim. Sonunda hep benim yaptıklarım kabul edildi ve daha çok sattı. Kendi markamda çok daha özgürüm tabii. En çok ödülü de kendim için ürettiğim ürünlerle aldım.
N.İ.: Endüstri kâr amacı ile daha kısa ömürlü bir ürün talep edebilir ve bu tasarımcının fonksiyonellik kaygısıyla çelişebilir. Böyle durumlarda nasıl bir yol izliyorsunuz?
O.A.: “Daha ince yap, kırılsın ve yenisini alsınlar” yaklaşımına sahip firmalar var tabii ki, “planlı eskitme” deniyor hatta buna. Bunun olmaması için global bir marka olmanız ve tüm dünyaya satış yapmanız gerekiyor. Ben tasarımcı olarak uzun süreçlerle çok satan bir tasarım yapmayı hedefledim hep. Ama tabii pazarlama stratejileri üst yönetimlerde farklı şekillerde oluşuyor. Siz nasıl tasarlarsanız tasarlayın ürün üretimden kaldırılabiliyor veya malzeme tasarrufu için farklılaştırılıyor. Firma stratejilerine müdahale edemiyorsunuz, sizden sonraki süreç onlar.
Bazen sizin tasarımınızı -eğer başka bir ajansla çalışırlarsa- etiket vb. tasarımı ile gerçekten rezil edebiliyorlar. Çok başarılı işleri olan ajanslar ve grafik tasarımcılar var ama bazıları gösterge bilim bilmiyor. Sembolizmi, renk sistemlerini, renk bilimini bilmeyip bir rengi moda diye kullandığınız zaman olmuyor. O kadar çok parametre var ki bunları çok iyi dengelemek gerekiyor.
Kendiniz için tasarladığınız zaman üretim tekniklerini de kendinize göre yorumlayabiliyorsunuz.


N.İ.: Uzun süre kurumsal şirketlerde çalıştınız ama kendi markanız da var. Bu marka için yaptığınız üretimlerde daha özgür olduğunuzdan ve bu ürünlerle daha çok ödül aldığınızdan bahsettiniz. Nasıl bir özgürlük söz konusu? Bu farkları biraz detaylandırır mısınız?
O.A.: Tasarım ciddi bir strateji işi. Kendiniz için tasarladığınız zaman üretim tekniklerini de kendinize göre yorumlayabiliyorsunuz. Bu sergide gördüğünüz tabakları kendim yaptım. Mesela bir kalıp sistemi geliştiriyorum, kalıbın üstüne ikinci bir kalıp sistemi oluşturuyorum, üçüncül eklemeler yapıyorum. Bunlar çok büyük keyif veriyor. Bir sorunla mı karşılaştınız, hiç önemli değil nasıl olsa çözerim diyorsunuz, onu çözmek için uykularınızı kaçırıyorsunuz. Çözüyorsunuz, farklı bir tasarım çıkıyor ortaya veya çözmüyorsunuz, “Bu da böyle olsun” deme özgürlüğünüz var.

El imalatındaki üretim yöntemlerini, sistemlerini geliştirerek bunu makineye uyarladım.
N.İ.: Sergide de bir fotoğrafını görebildiğimiz kendi tasarımınız olan cam makinesi de özgür bir üretim süreci arayışının ürünü mü?
O.A.: Paşabahçe yıllarında hep makinelerin içinde dolaştım. Sanayiyi iyi anlayabilmek, bir mühendisin “Bu olmaz, yapılamaz” demesinin önünü kesmek için makineleri çok iyi öğrenmek istedim. Paşabahçe’deki ilk yıllarımda gördüğüm, aynı makineyle farklı üretimlerin nasıl çıkabileceğine dair çalışmaların bana çok faydası oldu. Kalıptan çıkan bir ürünü, başka bir makine kullanmadan nasıl farklılaştırabilirim diye düşündüm. Burada enerji ekonomisi, süreç ekonomisi de devreye giriyor. Diyelim ki bir ürün Mersin’de üretiliyor, tırlarla İstanbul’da bir dekor tesisine geliyor, orada dekorlanıyor, tekrar tırlarla alınıyor, dağıtıma gidiyor… Bu makine bu süreçleri ortadan kaldırıyor. El imalatındaki üretim yöntemlerini, sistemlerini geliştirerek bunu makineye uyarladım. Kalıptan çıkan ürün henüz ısısını koruyorken üstüne doku, mühür, renk vb. pek çok müdahaleyi mümkün kılıyor bu makine. Hatta hafif deforme de edebiliyorsunuz ek ısı ile.
N.İ.: Tek seferde ne kadar ürün çıkabiliyor ortaya?
O.A.: Bunun tam bir hesabını yapmadım. Aslında bu geliştirilebilen, üreyebilen bir makine.

Diyelim bir kahve fincanı yapıyorsam, en keyifli nasıl içerim diye düşünüyorum.
N.İ.: Ödül konusuna tekrar dönmek istiyorum. Çok sayıda ödülünüz var. Bu ödüller profesyonel yolculuğunuzu nasıl etkiledi?
O.A.: Ödüller sizi global ölçekte tanınan bir tasarımcı yapıyor. 5 kere Alman Tasarım Ödülleri’ne aday gösterildim, o zamanlar birisi sizi aday gösteriyordu, başka yerlerde aldığınız ödülleri, yeniliklerinizi inceliyorlardı. Bir Türk olarak Alman Ekonomi ve Teknoloji Bakanlığı’nın beni getirdiğim yeniliklerle aday göstermesi çok değerliydi. 2015’teki Pentawards Ödülü’nden sonra “Selam Oya, eminim bize de çok güzel tasarımlar yaparsın,” yazan bir mail aldım, altında sadece bir imza vardı. Sonradan öğrendim ki İngiltere’nin en meşhur içki firmasının yeni nesil yöneticilerindenmiş. Sonuçlanmadı çalışma ama birisi bana bu ödül vesilesiyle ulaşmış oldu. Merkezi Amerika’da olan, masa üstü obje, mutfak eşyaları üretimini ve satışını yapan bir firmanın başına geçmem için bir davet aldım, fakat New York’ta yaşamaya cesaret edemedim.
Ödül için tasarım yapmıyorum. Diyelim bir kahve fincanı yapıyorsam, en keyifli nasıl içerim diye düşünüyorum. Örneğin “eclipse” tasarımım; üst üste konuluyor, yer kaplamıyor, çok rahat elinize alıyorsunuz. Peki, elinizin yanmaması için ne olması gerekiyor? İşte bunun üretim tekniğinde biraz değişiklik yapmak gerekiyor. Bütün bunları çözdüğüm için de ödül alıyorum. Şu yarışmaya katılayım, ona proje yetiştireyim demiyorum.

…bir mesleğin eğitimini verecekseniz o mesleği birebir yapmanız gerektiğini düşünüyorum.
N.İ.: Endüstride aktif çalışan ve üniversitelerde ders veren bir tasarımcı olarak tasarım eğitimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
O.A.: Bugün tasarım eğitimi bana çok klasik geliyor. Eğer sanayi içerisinde tasarım yapmadıysanız, gerçek global bir tasarımın nasıl ortaya çıkacağı konusunda çok doğru bir bakış açısıyla yönlendirme yapılabileceğini düşünmüyorum. Buradaki hocalarımızın hepsi çok değerli, ama ben bir mesleğin eğitimini verecekseniz o mesleği birebir yapmanız gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bütün malzemeleri, tüm olasılıkları iyi bilmeniz gerekiyor. Mesela yurt dışında bazı ülkelerde eğer 5 sene tasarımcı olarak çalışmadıysanız proje yönetemiyorsunuz.
Oysa bugün proje yürütücüleri sadece konsept üzerinden gidiyor. Üretim mühendislerin işi diyorlar. Ben mesela birinci sınıfta çocuklara spor ayakkabı tasarımı yaptırdım. Bir firmanın üretim tesisini gezdirdim. Bu öğrencilerden bir tanesi İtalya’ya yüksek lisan için gitti. Oradaki ilk projeniz ne diye sorduğumda ayakkabı tasarımı dedi. Piyasayı iyi bilince neye ihtiyaç var duyulduğuna bakıyorsun. Artık herkes spor ayakkabı yalnızca spor için değil diğer alanlarda da çok fazla kullanılıyor. Bunları görüyorsunuz, öğrenciye yaptırmak istiyorsunuz. Onun için gidip önce üretimi görüyoruz, sonra tasarıma geçiyorlar. Frankfurt Fuarı’ndan kataloglarla geldiğimde öğrencilerin yaratıcılığını engeller diye göstermememi söylemişlerdi. Yaratıcılığını engeller mi? Dünyada ne yapılıyor bilsinler, bunun ötesine geçsinler. Yoksa o sınırların çok altında işler yapacaklar.

*
“Yarını Bugün Seç / Oya Akman ile Tasarımda 50 Yıl”
Decollage Art Space
14 Eylül 2022 – 9 Ekim 2022
Küratör: Mine Çağlar
Sergi hakkında ayrıntılı bilgi için bkz:
(Decollage Art Space)’de Yeni Sergi: “Yarını Bugün Seç / Oya Akman ile Tasarımda 50 Yıl”
(Decollage Art Space) ve (Şişecam) İş Birliğiyle: “Teknoloji ve Tasarım Boyutuyla Cam”
**
Söyleşi 27 Eylül 2022 tarihinde Decollage Art Space’te gerçekleşmiştir.
Deşifre: Meltem Merve İmamoğlu
Fotoğraflar: Sahir Uğur Eren