Sanat sezonu, Eylül ayında birçok yeni sergi ile açıldı. Sanatçı İnci Eviner, İstanbul Bienali ve paralel etkinlikleri kapsamında dikkat çeken işleri Ayın Yorumu bölümünde yazdı.
Uzun süren bir sessizlikten sonra İstanbul Bienali sergileri ve paralel etkinlikler ile sanat izleyicisi için tam bir festivale dönüşen bir sonbahar yaşıyoruz.
Bienal sergisi içinde özellikle öne çıkan Çemberlitaş’taki Barın Han oldukça dikkate değer. Pera Müzesi’nde Nepalli kadınların mücadelesinin görsel kayıtları görülmeye değer. Bu serginin bana düşündürdüğü; Türkiye’de kadın hakları mücadelesinin geçmiş, şimdi ve gelecek ufkunun nasıl görsel olarak ifade edilebileceği ve bu konuda ne kadar özgür olduğumuz sorusunu gündeme getirmesi. Nepalli kadınların mücadelesi bize bu önemli gerçeği hatırlatıyor. Bienalin geçmiş ve şimdi arasında kurduğu köprüler küratörlerin kurduğu kavramsal çerçeve içinde ifade özgürlüğünün oldukça sorunlu olduğu ülkemizde ifadenin sınırlarını tartışmak için oldukça doğru bir hesaplaşmanın yolunu da açıyor.


Bienaller diğer disiplinlerin sınırlarını aşındırmak ve dünyaya farklı bir bakış açısı getirmek amacını taşıyan, özgün estetik formlara ve buluşlara yer veren etkinliklerdir. Dünyada pek çok sanatçının da gündeminde olan sanatsal araştırmanın yanı sıra diğer disiplinlerin araştırma metotlarının da kullanıldığı çok boyutlu politik önermelerin çeşitliliğini bu bienalde de görmek mümkün. İzleyiciden sadece estetik bir formla kuracağı ilişki değil aynı zamanda düşünsel, duyumsal ve duygusal bir etkileşimi de talep ediyor. Bu anlamda Ahmet Öğüt ve The Silent University (Sessiz Üniversite) ekibinin Gazhane’deki ve Saha Studio’daki tüm kayıtlarını görmek için Bienal önemli bir fırsat. Öğüt dünyada pek çok sanat kurumunun sınırlarını zorlamış bir sanatçı. Sessiz Üniversite ise otonom olarak işleyen ve göçmenlere gerçek bir ifade imkânı sağlayan performatif bir iş; kaçırmamak gerektiğini düşünüyorum. Çinili ve Küçük Mustafa Paşa hamamları ses yerleştirmeleriyle muhteşem bir deneyim sunuyor. Tarihsel mekânların farklı sanatsal etkileşimlerle nasıl değişip dönüştüğünü görmek çok zevkli ve oldukça büyülü bir deneyim. Küçük Mustafa Paşa Hamamı’nda Tarek Atoui’nin nesneler arası etkileşimden yola çıkarak yarattığı ses kaynaklarını nasıl bir mekânsal, görsel ve duyumsal bir estetik deneyime dönüştürdüğünü görüyor ve yaşıyoruz. Bu büyüleci ses yerleştirmesi bizi nesnelerin ve boşluğun müzikal olanaklarını keşfetmeye ve bundan haz duymaya yöneltiyor.
Bienalin diğer duraklarını İKSV sitesinde görmek mümkün.

Paralel etkinliklere değinecek olursam; Galerist’de Serkan Özkaya’nın “gözegöz” sergisi, görmenin bilimi üzerine oldukça ilginç bir deneyim imkânı sunuyor izleyiciye. Art Sümer’de ise Gözde İlkin’in muzip insanlık durumlarını kumaşlara işlediği oldukça yaratıcı işleri görmek mümkün.