[Bienal İzlenimleri] – Deniz Ova: “Düşünceli – sakin – …”

Fransa Pavyonu "Ball Theater", Venedik Bienali 18. Uluslararası Mimarlık Sergisi “Geleceğin Laboratuvarı”, 2023. ©Muoto + Georgi Stanishev et Clémence La Sagna

Lesley Lokko küratörlüğünde “Geleceğin Laboratuvarı” ana başlığı ve iki yan tema “dekarbonizasyon” ve “dekolonizasyon” üzerine düşünceler üreten Venedik Bienali 18. Uluslararası Mimarlık Sergisi, 20 Mayıs Cumartesi günü açıldı. Türkiye’den bir grup sanatçı, mimar ve basın mensubu serginin ön izleme günlerine katılarak ülke pavyonlarını, ana sergiyi ve şehre yayılan paralel etkinlikleri yakından takip etme fırsatı buldu. “bi-özet soruyor” bölümünde sergiyi ziyaret eden isimler sorularımıza yanıt vererek izlenimlerini paylaşıyor.

Deniz Ova yanıtladı:


Bu yılın temasını ve ana sergiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Lesley Lokko’nun sıkı bir takipçisi olma heyecanı ile katıldığım Venedik Bienali 18. Uluslararası Mimarlık Sergisi hem düşündürücüydü hem de bir düş kırıklığı oldu. Disiplinlerarası yaklaşımı ile mimariyi kendi kabından çıkaran ve dünyanın kompleks sorunlarına farklı cevap arayışları sunan bir sergi gördük. Afrika kıtasına odaklanan ama eş zamanlı yaratıcı ve belki iyileştirici güçlerin tüm dünyada olduğunu hatırlatan bir sergiydi. Bir önceki Venedik Bienali Sanat Sergisi’nin altyapısını kullanarak iki sergi arasında bir ilişki kurmayı ve sürdürülebilirlik adına bir jest yapmayı düşünen küratör, seyircinin karmaşık ve iyi tasarlanmamış bir sergi içinde bulunmasına yol açmış. Grafik/iletişim tasarımının eksik kalması serginin içeriğinin ortaya çıkmasında ve seyirciye anlatılmasında tüm deneyimi zorlaştıran bir unsur olmuş.

Seçilen başlıklar günümüzün en elzem konularını göz önüne seriyor, hatta sergi sürecinde bizzat deneyimleniyor. Lokko’dan basın toplantısında öğrendiğimiz üzere “dekolonizasyon” başlığını işleyen sergiye yardımcı küratörlerden ve katılımcılardan bazıları vize alamadıkları için katılamıyor. Mimarlık yeterince gösterilmedi veya tartışılmadı endişesi olmasın; dünyada yaşananlar, kişisel veya toplumsal deneyimler sanat veya mimari arasında sıkışık değil. Bu tür global etkinliklerde salt disiplinleri sunmak, onları tartışmak artık yeterli değil: Uyanmak ve değişimi tetiklemek için ne gerekiyorsa onu anlatmak ve göstermekle yükümlüyüz.

Ana sergi kapsamında dikkatinizi çeken işlerden (en fazla 3 iş) bahseder misiniz?

Daha önce İstanbul Tasarım Bienali’nde beraber çalıştığımız ve ana sergideki Altın Aslan Ödülü’nü kazanan DAAR ekibi Alessandro Petti ve Sandi Hilal’in sunduğu projeye kendimi çok yakın hissediyorum ama asıl favorim Sammy Baloji / Twenty Nine Studio’nun sunduğu “Aequare: the Future that Never Was” işi oldu: Belçika’nın Kongo’daki sömürgeciliğini tarihsel ve yeni belgeler, bir video çalışması ve muazzam bir mimari maket aracılığıyla sunuyor.

This slideshow requires JavaScript.

Bir diğer proje, Grandeza Studio‘nun “Pilbara Interregnum: Seven Political Allegories” adlı işi, ilk sömürge saldırılarından bu yana madenleri ile bilinen Batı Avustralya’nın çıkarımcı faaliyetlerinin etkilerini hem ekolojik hem toplumsal anlamda göz önüne seriyor. Yine göz alıcı bir maket ve video çalışması.

This slideshow requires JavaScript.

Son olarak dikkatimi çeken proje Arinjoy Sen tarafından hazırlanan “Bengali Song” adlı üçlü dokuma işi oldu.

Ülke pavyonları “Geleceğin Laboratuvarı” teması veya “dekarbonizasyon” ve “dekolonizasyon” alt temaları ile nasıl bir ilişki kuruyor?

Ülke Pavyonları projelerini ana tema açıklanmadan seçip sonrasında temaya çarpık bir şekilde uyum sağlamaya çalışan bir yapıya sahip olabiliyor. Her zaman ana serginin temasına uyulması gerektiğine dair bir kural yok ama ana serginin temasının mimari diskuru belirlediğini iddia ettiğini düşünürsek bir noktada ülkeler global tartışmada nerede durduklarını anlatmaya gayret gösteriyorlar. Elbette bu çabayı hiç harcamayan bir dizi ülke pavyonu olabiliyor çünkü seçilen konuların kendi ülkelerinde bir yansıması olmadığını düşünebiliyorlar. “Dekarbonizasyon” ve “dekolonizasyon” konularının da aynı şekilde algılandığını düşünmekteyim. Burada ülkelerin temalara nasıl cevap verip vermediği kaygısından ziyade keşke bahsedilen sorunların aslında sınırları aştığını ve ancak birlikte çözüm arandığında bir sonuca varılacağını vurgulayan bir oluşum, bir anlatı, bir çaba olabilseydi…

Sizce bu yılın öne çıkan ülke pavyonları hangileri?

Fransa, Meksika, İskandinavya (İsveç, Finlandiya ve Norveç bu pavyonu dönüşümlü sunuyorlar ve bu yıl sergi İsveç tarafından yürütüldü), İspanya ve Türkiye.

This slideshow requires JavaScript.

This slideshow requires JavaScript.

Paralel etkinlikleri gezme fırsatınız oldu mu? Bu etkinlikler arasında ilginizi çeken, başarılı bulduğunuz işler var mı?

Kentte birkaç etkinliğe ve sergiye katılma fırsatım oldu ama aklımda kalan Fondazione Prada’da yer alan “Everybody Talks About the Weather” (“Herkes Hava Durumundan Bahsediyor”) sergisi oldu. İklim krizinin aciliyetini “hava” üzerinden anlatan bir araştırma sergisi. Hem çağdaş sanatçıların işlerini hem de tarihi sanat eserlerini birbirini tamamlayıcı şekilde bir araya getiren bir seçki sunuluyor. İklim ve hava durumunun tarihimizi nasıl şekillendirdiğinin ve insanlığın gündelik hayatta maruz kaldığı meteorolojik olaylarla nasıl başa çıktığının izini süren şahane bir sergi.

Venedik Bienali 18. Uluslararası Mimarlık Sergisi izlenimlerinizi 3 kelime ile özetlemenizi istesek bu kelimeler neler olur?

Düşünceli – sakin – …


Bahsi Geçen Sergiler

Bahsi Geçen Ülke Pavyonları

  • Fransa
    “Ball Theater”
  • İskandinavya
    “Girjegumpi: TheSámi Architecture Library”
  • İspanya
    “FOODSCAPES”
  • Meksika
    “Infraestructurautópica: La cancha de básquetbol campesina / Utopian Infrastructure: The Campesino Basketball Court”
  • Türkiye
    “Ghost Stories: Carrier Bag Theory of Architecture”

Bahsi Geçen Paralel Etkinlikler