(ÇATIDER) ile (CEPHEDER)’in Düzenlediği “Çatı ve Cephe Buluşmaları” Etkinlik Serisinin İlki Gerçekleşti!

Çatı Sanayici ve İş Adamları Derneği (ÇATIDER) ve Cephe Sanayici ve İş İnsanları Derneği (CEPHEDER) iş birliğinde “Çatı ve Cephe Buluşmaları” isimli etkinlik serisinin birincisi “İklim Krizi, Sıradışı Hava Olayları ve Yapılar” başlığı altında gerçekleştirildi. TOBB Üniversitesi Mimarlık Bölümü Başkanı Murat Sönmez’in moderatörlüğünü üstlendiği 10 Şubat Perşembe günü çevrim içi gerçekleşen etkinliğe; Meteoroloji ve Afet Yönetimi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, Salon Architects Kurucusu Alper Derinboğaz, ÇATIDER Başkanı Yaşar Şenal ve CEPHEDER Başkanı Cengizhan Okur katıldı.

“Çatı ve Cephe Buluşmaları” isimli etkinlik serisinin birinci buluşmasında, İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Afet Yönetim Merkezi ve Meteoroloji Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu konuşmasında; iklim değişikliğinin sosyo-ekonomik ve sosyo-ekolojik etkileri, ortalama 1 derecelik ısınmanın dünya üzerindeki yansımaları, iklim-bölge ve yapı dinamiği ilişkisi, meteorolojik okuma bilgisi, toplumsal bilinç, şehir planlaması-ısı adaları ve sürdürülebilirlik üzerine konuları ele aldı.

Denizlerin etrafına yapılan binalar denizin serinletme etkisini kesiyor.

Kadıoğlu, iklim değişikliğinin sadece yağışlar değil, ekolojik bir yıkım yaşattığının da üzerinde durarak 1-1,5 derece sıcaklık ortalamasının yükselmesinin tarım desenlerini tamamen değiştirdiğini, orman yangınlarının sayısını, balıkların göçü salgın hastalıkları gibi her şeyi değiştirdiğini belirterek, şunları söyledi:

“Eskiden Güneş’teki etkinlikler, tektonik hareketler, volkanik olaylar dünyayı 150 bin yılda bir derece artırıp bir derece soğutuyordu. Eskiden 150 bin yılda olurken şimdi insan bir derecelik ısınmayı son 150 yılda gerçekleştirdi. Bu bin kat fark ekolojik sistemde yıkıma neden oluyor. Hava şartlarında da şiddetlenmeye ve şiddetin süresinin artmasına neden oluyor. Yoksa aşırı hava olayları hep vardı.

Dünya bu kadar nüfusa bakamıyor artık. Tükettiğimiz kaynakların yerine yenisini koyamıyor. Yani sürdürülebilirlik sorunu çıkıyor karşımıza. Sera gazlarının atmosferde yarılanmalarının ömrü birkaç yüzyıl. 2 dereceyi aştığı zaman iklim değişikliği, nasıl şartlarla karşılaşacağız bilemiyorum. 2 derece kritik bir değer bizim için. Şu an sıfır karbon kullansak bile sera gazları uzun süre başımızda duracak. Yapmak istediğimiz şey kritik aşamayı aşmamak, bir de bunun etkilerini minimuma indirmek; aslında yaşam alanlarımızı temiz düzgün yaşanabilir yapsak iklimi de korumuş olacağız. Ama uzun vadeli düşünmüyoruz.

Eskiden İzmir’de evleri denize dik yaparlardı. Kara ve deniz meltemi girip çıksın diye, artık hava koridorlarını düşünen yok. Denizlerin etrafına yapılan binalar denizin serinletme etkisini kesiyor. Böyle bir mimari planlama böyle bir düşünme sistemi yok. Isı adası yüzünden her yer asfalt beton bunlar yutuyor sıcaklığı ve gece geri veriyor.

Tek tip bina mantığı var Türkiye’de. Mimar mühendis arkadaşlar iklime göre yerel özellikleri dikkate almalı. Çarşamba’da eski geleneksel Türk evleri direkler üzerindedir. Su gelir geçer altından hidro statik basınç uygulamaz, duvarları da yıkmaz, yaşam alanına da girmez. İstanbul’da Ihlamur Kasrı’na gidip bakın, yaşam alanına bir kat merdivenle giriyorsun. Yan tarafta Beşiktaş’ta yine aynı derenin üzerine bütün binalar sıfır giriş. Her şeyde de suçlu iklim değişikliği değil. Kök nedenleri gözden kaçırırsak olayları çözemeyiz.”

Yapı sektörünün diğer sektörlere oranla karbon ayak izi çok büyük.

Etkinlikte Salon Architects Kurucusu Alper Derinboğaz, binaların inşası ve operasyon sürecinde karbon ayak izleri ve soğuk çatılar üzerine konuştu. Dünyada karbon salımının yüzde 40’tan fazlasının sorumlusunun yapılar olduğunu belirten Derinboğaz konuşmasına şöyle devam etti:

“(…) Karbon ayak izinin yüksek olması bir binayı inşa ederken veya operasyon sırasında ve enerji giderlerinin de yüksek olması demek. Maliyetinin yüksek olması demek bir yapının yapım aşamasında ve malzemelerinin karbon ayak izlerinin de yüksek olması demek. Her açıdan geliştirilecek çok aralık var diye düşünüyorum; bu maliyet, finansman, tüketilen malzemenin çokluğu, taşıma giderleri gibi. Çatıda hava boşluğu bırakmak, yalıtım katmanlarını artırmak, yeterli kalınlıklarda kullanmak, folyolarla ısıyı yazın seksen derecelere kadar ısınan çatıları sonra soğutmaya çalışıyoruz.

Bunlar fevkalade enerji kaybı ve tamamen planlamayla ve yapı sistemlerini anlayarak ve anlatarak düzeltebileceğimiz durumlar. Yeşil çatılar sadece binanın enerji verimliliğini artırmıyor, yüzde 15-20 gibi enerji verimliliğini artırmasının yanı sıra şehirlerin ısı adası olma etkisini kırıyor. Bu kolektif bir sorumluluk. Çatılar, asfalt, betonarme bütün bunlar kentleri ısı adasına dönüştürüyor. Küresel ısınmanın en büyük sebeplerinden birisi, bu sebeple çatılar müthiş önemli. Sadece bina içerisinde yaşayanlar için değil çevre için de büyük bir etkisi var. Çatılardan yansıyan çatılarımızın barındırdığı ısı kütleleri açısından.”

Uçan çatı ve iklim değişikliği arasında ilişki var.

ÇATIDER Başkanı Yaşar Şenal, çatı uçması ile iklim değişimi arasındaki ilişki, çatılarda yağmur suyu hasadının verimli hale getirilememesi, yapı planlarken rüzgar dinamiğinin hesaplanması ve şehir ölçeğinde şehrin hava akslarına uygun yapı planlarından etkinlikte bahsetti. Şenal çatı uçması ile iklim değişmesi arasında bir ilişki olduğunu, “Uçan çatı kavramı sanırım bize ait bir kelime. Bakın fırtına oluyor lodos esiyor çatılarımız uçan çatı diye adlandırılıyor. Yüksek miktarda kar yağıyor çatılar çöktü deniyor, yüksek miktarda yağış alıyoruz çatılarımız aktı diyoruz. İklimin yaşattığı etkilerin tamamı çatıya bir şekilde sirayet ediyor ve akabinde birtakım ön ekler almaya başlıyor. (…) Çatı çok önemli bir yapı bileşeni çünkü iklime karşı koruyan ana parça odur.” sözleriyle ifade etti.

Çatının yapı içerisinde konfor düzeyini en üst seviyede tutmaya yarayan yapı bileşenlerinden bir tanesi olduğunu belirten Şenal, “Yapımı ve kullanımı sırasında karbon ayak izi en fazla olan ve enerjiyi en fazla tüketen alanlardan biri. Son yıllarda enerji tasarruf anlamında bir bilinç olduğundan bahsedebiliriz. Binalarımız uygun ısı yalıtım katmanlarıyla biraz daha korunaklı, tasarruflu ve daha enerji verimli hale getirilebildi diye düşünebiliriz. (…) Bina içerisinde konforlu dediğimiz 20-22 derecelik seviyeleri koruyabilmemiz için şapkamız olarak gördüğümüz çatı kısımlarını da tek bir çizgi veya yüzey değil aslında bir sistem olduğunu aklımıza getirmemiz gerekiyor” dedi.

Konuşmasının devamında çatılarda yağmur suyunun verimli hale getirilememesinden bahseden Şenal, “Beş yıl öncesinde yağmur suyu toplama hasadı konusunda yönetmelik düzenlendi ancak halen çatılarımızda buna ilişkin uygulamalar yok denecek kadar az. Küresel iklim değişikliğinden bahsediyoruz ve beraberinde önümüzdeki dönemlerde kuraklığın gelebileceğini suya ihtiyaç duyacağımızı konuşuyoruz. Çatıların üzerinden su yağmur şeklinde kar şeklinde akarak gidiyor ve biz bunu toplama işlemini bile becerebilir durumda değiliz. Yani yeşil mavi su kavramlarının yanında gri su ki bu küresel ısınma ve iklim değişikliğine karşı geliştirilmiş iyi uygulamalardan biri diye ifade ediliyor, arıtılmış suyun tekrar kullanıma dönüştürülmesi” olduğunu belirterek bunların düzeltilmesi için ciddi hamleler yapılması gerektiğinin altını çizdi.

Çevrenin korunması konusunda en önemli görev tüketicilere düşüyor.

Tedarik zincirinde bilinçlenmenin çevrenin korunması ve çevreye duyarlı olma konusundaki en önemli görevin tüketicilere düştüğünü belirten CEPHEDER Başkanı Cengizhan Okur, “(…) Karbon salımının yüzde 40’ı bina yapımında ve binanın sürdürülebilir şekilde içinde yaşanılabilir şekilde tutulabilmesi sırasında harcanıyor. O sebeple binalarda kullanılan malzemelerin geri dönüşümle elde edilebilmesi, uzun ömürlü olması ve en önemlisi enerji verimliliğine, sıfır enerji binalara doğru yönelmemiz gerektiği konusunda görevlerimiz var ve bunu sağlamamız gerekli. Enerji maliyetleri çok yüksek ama bunu yapabilecek belli bir ekonomik seviyede olmamız gerekiyor. Öyle bir açmazımız var. Ama bu konuda sektörümüzün çok fazla bilgi birikimi var; üretici ve uygulayıcı, proje hazırlayıcı olarak. Yeterli seviyede bilgi olduğunu düşünüyorum. Türkiye’nin bu konuda inovatif çözümler üretebileceğini de düşünüyorum. Tüketicinin bu konuda talepkar olması gerekir. Yani tüketicinin mutfak tezgahı kadar evinin enerji verimli olmasını, binanın çevreye olan etkisini de sorgulaması lazım. Kullanılan malzemenin çevre ve insanla ilişkisini sağlık açısından sorgulanması lazım” dedi.

Avrupa’da en keyifli, kiranın en yüksek olduğu noktaların çatı katları olduğundan bahseden Okur, “(…) Nüfusun bu kadar yoğun olduğu şehirlerde çatılar boş duruyor. Aslında kullanılabilir, en önemli trendlerden biri olan yeşil çatılara dönüştürülebilir.” diyerek konuşmasını sürdürdü.

Etkinliğin moderatörlüğünü üstlenen TOBB Üniversitesi Mimarlık Bölümü Başkanı Murat Sönmez  “Koşulların oluşturduğu zorluklardan ders alarak sistemlerimizi maalesef ki hızlı bir şekilde yenilemiyoruz. Mesela yönetmelikler meseleye hızlı tepkiler veriyor hale getirilebilirse, o üst akıl duruma bakarak bir şeyi çabuk operasyonel hale getirilebilirse sorunlar daha farklı şekilde çözülebilir. Bizde büyük bir felaket sonrası; deprem sonrası gelen yapı yönetmeliği var. Revize edilerek geliyor ama temel soru: Her revizyon toplumsal koşullara, iklim koşullarına, yaşam koşullarının değişmesine katkı gösteren yenilikleri getiriyor mu getirmiyor mu?” diyerek yapı yönetmeliklerinin yaşanan zorluklara uygun hızda yenilenememesi, bina yapımında küresel iklim değişikliği ve rant arasındaki çelişki-ilişki gibi konuları vurguladı.

Etkinlik kaydını izlemek için: www.youtube.com