[söyleşi]: “Bir fuar olmanın ötesinde bir mimarlık ortamı…”

ARCHITECT@WORK Danışma Kurulu’nda yer alan, PAB Mimarlık kurucusu Ali Eray ve Mimari Tasarım Fikirleri kurucusu Ozan Öztepe ile etkinliğin organizasyon sürecini, sergilenecek ürünlerin seçimini ve Türkiye fuarlarının karşılaştığı sıkıntıları konuştuk.

ARCHITECT@WORK’ün organizasyon ekibine ne anlamda dahilsiniz? Böyle bir katılımda bulunmaya nasıl karar verdiniz?

Ali Eray: Son bir sene içinde bir danışma kurulu oluşturulması gerekliliği vardı. Zaten bu uluslararası bir etkinlik zinciri olduğu için her bir ayağının öncesinde tasarımcılar ve mimarlardan oluşan bir danışma kurulu var. Organizasyondan Nilay Hanım bizimle iletişime geçti…

Ozan Öztepe: Siz daha önceden tanışıyor muydunuz Nilay Hanım’la?

AE: Daha önce tanışmıyorduk. Belçika Konsolosluğu bizimle iletişime geçti ve böyle bir etkinlikten bahsetti. Daha sonra Nilay Hanım’la bağlantı kuruldu ve bu keyifli süreçte yer aldık, diyebiliriz. Üç mimardan oluşan küçük bir kurul olarak lokasyondan paralel etkinliklere, temel görevimiz ürün seçimleri olmak üzere bizden fikir alındı. Tabii uluslararası bir etkinliğin yerel tasarımcıların görüşlerini dikkate alması da bir zenginlik katıyor diye düşünüyorum; çünkü oranın değerlerine ve önemlerine göre hareket edebilme şansı oluyor. Bir de tematik bir etkinlik olması; yani gerçekten mimar ve tasarımcıların katıldığı, odaklanabildiği bir etkinlik olması beni çok heyecanlandırmıştı ilk bahsettiklerinde.

OÖ: Bir yandan da ARCHITECT@WORK bugüne kadar Türkiye haricinde sadece Kanada ve Avrupa’da düzenlenmiş bir etkinlik. Bu bağlamda yerel mimarların da yorumu onlar için yönlendirici olmuştur, diye düşünüyorum. Ve her etkinlikte farklı bir tema söz konusu. Beş altı ay önceki toplantımızda bu kez temanın “su” olmasına ortak bir şekilde karar verdik. Sonraki organizasyonlarda farklı temalar üzerinde durulacak.

Aynı zamanda buranın Türkiye’deki diğer fuarlardan farklı olması amaçlanmış. Ne gibi farklılıklar görüyoruz ve siz bu farklılıklar üzerinde söz sahibi oldunuz mu?

OÖ: Çok fazla olmadık aslında; çünkü ARCHITECT@WORK’ün kendine özel oturmuş bir sistemi mevcut. Bu sistem bağlamında mimar, tasarımcı, iç mimar ve son sınıf mimarlık öğrencileri davet ediliyor. Amaç da doğrudan meslekle ilintili insanların firmalarla birebir muhatap olması.

AE: Tasarımcı gözüyle karar verici mercilerin aslında burada bulunması önemli olan. Satıcı veya gayrimenkul sektörünün temsilcileri aktif bir şekilde yer almıyorlar. Bu da mesleğe saygıdan dolayı çok takdir edilesi bir şey bence.

OÖ: Bizim danışma kurulu olarak katkımız belki Türkiye özelinde, kendi sahip olduğumuz tecrübeler bağlamında. Türkiye’deki genel firma, kullanıcı ve mimar profilleri gibi organizasyonun işine yarayacak bilgi paylaşımlarımız oldu; ama jürinin esas üstlendiği rol, son iki sene içinde piyasaya çıkartılmış bir ürünün ne kadar yenilikçi olduğu ve pazardaki kullanım payının gerçekçiliği bağlamında sunulabilecek özellikte olup olmamasının seçimi. Jürinin yaptığı iş buydu.

AE: Bu inovasyon kavramı ülkelere göre de farklılık gösterebiliyor. Türkiye için çok tanıdık olan bir malzeme başka bir yer için yenilikçi de olabiliyor. Bu seçim ve karar aşamasında danışma kurulu aktif bir rol oynuyor.

Organizasyonun ana fikri ürüne odaklanmak olduğu için katılımcıları biraz disipline etme çabası gerekmiş olabilir.

Danışma kurulu için bu seçim sürecinin zorlukları nelerdi?

OÖ: Esas zorluk Türkiye’nin yaşadığı koşullardan kaynaklandı. Yurtdışı bazlı bir organizasyon olunca, Avrupa’dan Türkiye’nin görüntüsü ve Türkiye’den Avrupa’ya bakış konusu temel sorunun yaşandığı nokta oldu. Son zamanlarda ülkeler arası politik ilişkiler bağlamında kimi yabancı menşeili firmaların Türkiye’de bu etkinliğe katılımı açısından organizasyon sıkıntılar yaşadı. Bizler de danışman jüri olarak olabildiğince yerel firmalarla temasa geçilebileceğini söyledik; ancak onlar da etkinlik ilk defa düzenlendiği için “buna ziyaretçi olarak geliriz, ikincisine stant sahibi olarak katılırız” yorumunda bulundular. Bunlara rağmen sonuç itibarıyla hem firmalar hem de ziyaretçiler açısından ideale yakın bir katılımın sağlandığını öğrendik.

AE: Doğru kişilere ulaşabildiği de ortaya çıktı. Katılımcı profili gerçekten karar verici kişilerden oluşuyor. Bu malzemeyi gerçekten anlayıp, özümseyip kullanımında söz sahibi olabilecek kişilerin geldiğinden söz ediliyor. Bu da güzel bir şey. Ama şunu eklemek de gerekebilir: Organizasyonun ana fikri ürüne odaklanmak olduğu için katılımcıları biraz disipline etme çabası gerekmiş olabilir. Özellikle yerel katılımcılar açısından minimalist bir şekilde sadece ürünün sergilenmesini sağlamak konusunda biraz zorlanıldı.

OÖ: Burada prensip olarak üç metreye üç metre bir üçgen içerisinde sadece ürünün sunulması söz konusu. Hatta katalog bile olmaması destekleniyor. Türkiye’deki diğer fuarlarda ise bambaşka bir kültür baskın. Diğer fuarlardan tecrübeli firmalar stantları için özel lokasyon seçimi gibi taleplerde bulunmuş; ancak burada tamamen eşitlikçi bir yerleşim söz konusu. Stantlar arasında herhangi bir hiyerarşi söz konusu değil.

Son zamanlarda yapı fuarlarına olan ilgi gittikçe azalıyor. Özellikle mimarlar fuarlarda kendilerine hitap eden etkinlikler bulmakta zorlandıklarını dile getiriyorlar. Burada gördüğünüz kadarıyla diğer fuarlarda bahsedilen eksiklikler yeterince tamamlanmış mı? Burası gerçekten bir mimara hitap ediyor mu?

OÖ: Diğer fuarların en önemli sorunu tüm halka açık olmaları nedeniyle insanların haftasonları buraları sanki bir alışveriş merkezine gidermişçesine kullanmaları. Kullanıcı firmaların temel sorunu da tasarımcıyla veya birebir muhatap olmaları gereken kişilerle temasa geçememeleri. Mimarlar, tasarımcılar ve son sınıf mimarlık öğrencileri doğrudan firmalarla muhatap oldukları için ARCHITECT@WORK buna bir alternatif olma potansiyeline sahip.

AE: Bunun birçok yöntemi var tabii ki. Bunların ilki doğrudan mimarı hedefleyen, derdini birebir kişiye hitap ederek anlatmaya çalışan, mütevazı bir iletişim şeklinin tercih edilmesi. Bu insanları etkiledi. Diğer fuarlarda genelde daha abartılı ve davetkarlığı öne çıkaran yöntemler kullanılıyor. Ayrıca aldığımız yorumların da kanıtladığı üzere, ölçek olarak da yorucu değil. Zaten bir insanın odaklanabileceği zaman ve bunun için harcayacağı enerji kısıtlıdır. Lokasyon olarak da kıyasla daha yakın. İstanbul Fuar Merkezi’nin böyle organizasyonlar için daha iyi bir yer olabileceği de tartışılıyor; çünkü daha merkezi ve gündelik hayatla daha ilişkili bir yer.

OÖ: Biz bu düşüncemizi organizasyonla da paylaştık. Organizasyonun da söylediğine göre etkinlik için prensip olarak en az beş metre yüksekliğinde bir alanın temin edilmesi söz konusu. Bu konsepti tasarlayan Belçikalı mimarların da ziyaretleri sonucunda, daha merkezi yerlerde istedikleri kat yüksekliğine sahip olamadıkları için bu koşulu sağlayan, şehre en yakın konum olarak gösterdikleri yer burası olmuş. Bu tartışılması gereken bir konu olabilir. Diğer bir taraftan da ayak alışkanlığı olması için etkinliğin önümüzdeki sene de aynı yerde düzenlenmesi söz konusu.

AE: ARCHITECT@WORK markasının genel prensibi olarak yan etkinlikler -malzeme sergisi, fotoğraf sergisi, tematik etkinlikler ve konuşmalar gibi- her noktada yerelleştirilerek o ayağa uygun hale getiriliyor. Ben bunları da çok samimi ve paylaşımcı buldum. Özellikle malzeme sergisini merak ediyordum; çünkü Türkiye’de açık bir örneğini görmemiştim. Daha önce sadece üyelikle gezilebilen benzer ortamlar vardı. Burada etkinliğin başında itibaren danışabileceğiniz birileri de var. Dolayısıyla bu paralel etkinlikleri çok daha rahat, paylaşımcı ve erişilebilir buldum.

OÖ: Sadece bir fuar olmanın ötesinde bir mimarlık ortamı ve paylaşım söz konusu diye düşünüyorum; hem bu geçici sergilerle, hem de önümüzdeki dönemde sistem yerleştirdiği takdirde artacağını düşündüğüm katılımla. Zamanla bir mimari konuşma platformu haline gelebilir.

AE: İhtiyaç olan da bu zaten; çünkü ofisinizde gerçekleşecek bir ürün tanıtımı için zaman sorununuz oluyor. Böyle tanıtımları ortak platformlarda bir araya gelip maksimum derecede verimle gerçekleştirmek ve paylaşmak gereken bir dönemdeyiz. Çoğalması dileğiyle…