Lesley Lokko küratörlüğünde “Geleceğin Laboratuvarı” ana başlığı ve iki yan tema “dekarbonizasyon” ve “dekolonizasyon” üzerine düşünceler üreten Venedik Bienali 18. Uluslararası Mimarlık Sergisi, 20 Mayıs Cumartesi günü açıldı. Türkiye’den bir grup sanatçı, mimar ve basın mensubu serginin ön izleme günlerine katılarak ülke pavyonlarını, ana sergiyi ve şehre yayılan paralel etkinlikleri yakından takip etme fırsatı buldu. “bi-özet soruyor” bölümünde sergiyi ziyaret eden isimler sorularımıza yanıt vererek izlenimlerini paylaşıyor.
Kerem Erginoğlu yanıtladı:
Bu yılın temasını ve ana sergiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bienalin bu yılki küratörü Lesley Lokko kendi köklerinin ve yaşadığı coğrafyanın izlerinden gitmeyi tercih etmiş. Belki akademisyen ve romancı kimliğinden dolayı sergiyi genel olarak fazlasıyla kavramsal buldum. İyi veya kötü diye değerlendiremem ama geçmiş yıllarda beni daha çok heyecanlandıran sergiler olduğunu söyleyebilirim. Venedik’te konuştuğum diğer mimar arkadaşlarım da benzer görüşlere sahiptiler. Sanki uzun yıllardır konuşulan bazı konular, hayatımıza giren kavramlar, biraz değiştirilip tekrar tekrar sunuluyor gibi bir hissiyat oluştu. Mimarlık bir açmaza mı girdi? Mimarlık konuşmak yerine onun etrafında bambaşka şeyler üzerine mi konuşuyoruz ve bu gerçekten mimarlığa bir katkı sunuyor mu? Bunların bir kez daha düşünülmesi gerek belki de.
Özellikle ilk bölümde duvara yapılan sergilemedeki yazıları okumak mümkün değildi. Oradaki ışıklandırmada çok ciddi bir sorun vardı. Oradaki metinler okunabilse daha toparlayıcı olabilirdi ama maalesef teknik bir konu bütünü etkilemişti.
Ana temalardan biri olan Afrika’nın kolonileşmesi ve şimdi dekolonizasyon dedikleri koloniden kurtulma durumunun ele alınış biçimi de eleştirilebilir bence. Kolonileşmenin şeklinin değiştiği günümüzde artık eskisi gibi o ülkenin yönetimini ele almadan ya da o ülkeye doğrudan fiziki müdahalede bulunmadan yaratılan teknolojilerle, dayatılan ekonomik modeller ve yaşam biçimleriyle kolonileşmeyi devam ettirmiyorlar mı?
Ana sergi kapsamında dikkatinizi çeken işlerden (en fazla 3 iş) bahseder misiniz?
Giardini ve ana sergi salonunda David Adjaye’nin kendi yaptığı gerçek yapıların ahşaptan maketleriyle, yine diğer tarafta betondan yapılmış maketler oldukça etkiliydi. Onların kurgusu ve mimarlık pratiğinin ortaya koyduğu gerçek ürünler beni etkiledi diyebilirim.
Ülke pavyonları “Geleceğin Laboratuvarı” teması veya “dekarbonizasyon” ve “dekolonizasyon” alt temaları ile nasıl bir ilişki kuruyor?
Ulusal pavyonlar farklı biçimlerde Lokko’nun temasını takip ediyorlar. Bazıları azınlıklar üzerinden, bazıları geçmişteki ya da bugüne dair sömürge faaliyetleri üzerinden konuya değinmeye çalışıyorlar. Bunu yaparken mimariyle kurdukları bağ bazen azalıyor. Diğer taraftan dekarbonizasyon konusunun ana tema olduğu bir etkinliğin, dünyanın belki de çevresel anlamda en zor yönetilen kentinde yapılması da ayrı bir karmaşa.
Dekarbonizasyon konusunu işleyen ülkeler arasında, Almanya‘nın eski pavyondan çıkan malzemeleri kullanarak ne yapılabilir sorusu, Yunanistan’ın barajlarla ilgili söylemi, Brezilya’nın sıkıştırılmış toprakla yaptığı sergileme biçimi ve bunun etrafında kurduğu hikayeler enteresandı diyebilirim. Zaten sanırım Brezilya bir ödül de aldı.
Sizce bu yılın öne çıkan ülke pavyonları hangileri?
Beni etkileyen İsviçre pavyonu oldu. Hemen yanındaki Venezuela pavyonu ile yapılan kurgu ile komşuluk meselesini ele alış biçimi son derece yaratıcıydı. Beğendiğim bir başka pavyon da Letonya pavyonu idi. Burada tasarlanan dev marketteki raflarda bugüne kadar ülkelerin kendi pavyonlarında kullandıkları sloganlar, konu başlıkları ve projeleri sergileyerek bir anlamda bienalin son 10 yılının bir özetini çıkarmışlar. Mimariyle ilgili birçok farklı fikir ve kavramı market raflarında buluşturmayı beceren bu pavyondaki ironi ve mizahı yaklaşımı çok zekice buldum.
Ben gezdiğimde henüz Çin pavyonu açılmamıştı. Sonraki yorumlardan okuduğum kadarıyla Çin pavyonunda gerçekten mimarlık üzerine bir şeyler söylenmiş diye anlıyorum. Özbekistan pavyonunu da gezemedim ama hakkında iyi yorumlar var.
Türkiye pavyonuna da ayrıca değinmek isterim. Özellikle mimarlık üzerine bir şeyler söylemiş oldukları için Türk pavyonunu beğendim. Yaptıkları araştırma bence çok kıymetli. Ciddi bir arşiv oluşturulmasına ön ayak olabilir. Bütün bu yapılan üretimin ve yapı geçmişinin saklanması, kültürel ve mimari bellek oluşumu açısından son derece önemli. Bu konuyu gündeme getirdikleri ve başarılı bir şekilde kurguladıkları için Sevince ve Oral’ı tebrik ediyorum.
Paralel etkinlikleri gezme fırsatınız oldu mu? Bu etkinlikler arasında ilginizi çeken, başarılı bulduğunuz işler var mı?
Maalesef vakit bulamadım. Bienal bitmeden bir kez de oğlumla gitmeyi düşünüyorum. Belki o zaman etkinliklere de katılma imkânım olur.
Venedik Bienali 18. Uluslararası Mimarlık Sergisi izlenimlerinizi 3 kelime ile özetlemenizi istesek bu kelimeler neler olur?
Vasat, Kavramsal, Karmaşık.
Bahsi Geçen Sergiler
- Biennale Architettura 2023
FORCE MAJEURE / CENTRAL
ADJAYE ASSOCIATES
“Adjaye Futures Lab”
Bahsi Geçen Ülke Pavyonları
- Almanya
“Open for Maintenance – Wegen Umbau geöffnet” - Brezilya
“Terra [Earth]” - Çin
“Renewal: a symbiotic narrative” - İsviçre
“Neighbours“ - Letonya
“T/C LATVIJA (TCL)” - Özbekistan
“Unbuild Together” - Türkiye
“Ghost Stories: Carrier Bag Theory of Architecture” - Yunanistan
“Bodies of water”