İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen İstanbul Bienali, 2017’den bu yana 2007 – 2036 Bienal Sponsoru Koç Holding’in iş birliğiyle her bienalde bir sanatçıyı kamusal alanda kalıcı olarak sergilenecek bir eser üretmek üzere davet ediyor. Bu yıl, duruma özgü üretimleriyle tanınan Ayşe Erkmen bienalin davetiyle yeni bir kalıcı eser üretti.
Ayşe Erkmen’in “Haliç Haliç”te adlı eseri Fatih semtinde, Balat Hastanesi ile Balat Vapur İskelesi arasında yer alan Akşemsettin Parkı’na yerleştirildi. Daveti aldığı andan itibaren denizle ilgili bir eser yaratmak istediğini söyleyen Erkmen, İstanbul’da gezdiği birçok yerin ve geliştirdiği pek çok fikrin ardından Balat kıyılarında yer alacak bir eser üretmeye karar verdi. Eserin yerleştirildiği parkın denizle yakın ilişkisinden özellikle etkilenen Erkmen, yapıtı hazırlarken Haliç kıyı şeridinden esinlendi.
Erkmen “Haliç Haliç’te” isimli eserini, “Yabancı dillerde ‘Golden Horn/Altın Boynuz’ olarak bilinen Haliç’in ilginç biçimi benim için bir gemiyi andırıyor, bir gondolu veya tuhaf biçimli bir kayığı, hatta bir dumanı… Baktıkça akla tuhaf düşünceler getiren bu hareketli ve esrarengiz form, Haliç’in üzerine akşamüstleri yansıyan altın renkli güneşle birleşince ‘altın boynuz’ adını almış deniyor. Bu şekil aslında bir kontur, bir dış çizgi. Ben bu çizginin içini doldurup bir yer, bir alan oluşturup, bunu Haliç’te konumlandırmak istedim,” sözleriyle anlatıyor. Parkta yer alan ağaçlarla birlikte denize doğru yönelen eser paslanmaz çelikten yapıldı. Aynı zamanda bir aynayı da andıran “Haliç Haliç’te”, bulunduğu yerde etrafını içine alıyor, dışarıda olanları, ağaçları, denizi ve Haliç’i içinde yansıtıyor.
Ayşe Erkmen
Ayşe Erkmen (Berlin, Almanya ve İstanbul, Türkiye arasında yaşıyor ve çalışıyor), içinde bulunduğu sosyal ve fiziksel çevreden yola çıkarak mevcut yapı ve durumlara müdahale eden ve onları konumlandıran üretimleriyle tanınan bir görsel sanatçı. Sıklıkla yaşamla sanatı iç içe geçirerek ve gündelik alanları, nesneleri, durumları ve ilişkileri dönüştürerek ya da yeniden konumlandırarak belirsiz mekânlar yaratan Erkmen’in duruma özgü ve bağlama duyarlı işleri, sanatsal üretimlerde gerçekliğin yalnızca izleyici ya da katılımcıyla tamamlanabilen alanlar yaratılmasıyla açıklığa kavuştuğu sosyalleşme modellerine gönderme yapıyor.